Toplumsal Alanda Yapılan İnkılaplar

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve otoritenin tesis edilmesi savaşlarda kazanılan başarıların yanı sıra çeşitli inkılaplarla gerçekleşmiştir. Toplumsal alanda yapılan inkılaplar, yeni devletin kurulmasından hemen sonra başlamıştır. Aslına bakarsanız en büyük inkılap saltanat rejiminin kaldırılması ve cumhuriyete geçilmesidir. Bu inkılap toplumsal alandaki inkılaplarla desteklenmiştir.

Cumhuriyet kurulduktan sonra toplumsal yaşamın da yeni rejime uyumlu olması istenmiştir. Bu amaçla yapılan inkılapların mimarı Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal batıyı iyi bilen ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için batının örnek alınması gerektiğini düşünen bir devrimci liderdir. Eğitim hayatındaki değişikler ile hukuk alanında yapılan inkılaplarla toplumsal yaşam baştan inşa edilmiştir.

Atatürk’ün toplumsal alanda yaptığı inkılaplar şöyle özetlenebilir:

  • Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925)
  • Kıyafet Kıyafet ve Şapka Kanunu (25 Kasım 1925)
  • Miladi Takvimin kabulü (26 Aralık 1925)
  • Uluslararası rakamların kullanılması (20 Mayıs 1928)
  • Uluslararası ölçü birimlerinin kabulü (1931)
  • Soyadı Kanununu (21 Haziran 1934)
  • Hafta sonu tatilini gününün değiştirilmesi (1935)
  • Kadınlara tanınan siyasi haklar tanınması

Şimdi bu inkılapları genel hatlarıyla ele alalım.

Tekke Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925)

Mustafa Kemal Atatürk kurduğu yeni devletin laik bir kimlik kazanmasını ve inkılapların rahatlıkla uygulanabilmesini istiyordu. Bu amaçla 30 Kasım 1925 tarihinde meclise sunulan önergeyle bu kurumlar kapatılmıştır. Bu inkılabın nedenlerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

  • Toplumu çağdaşlaştırmak
  • İnkılapların uygulanmasına uygun bir zemin hazırlamak
  • Dini kullanan kurumların ortadan kalkmasını sağlamak

İlerleyen yıllarda yeni kurulan rejim oturduktan sonra geçmişle bağlanır tamamen kopmaması ve milli duyguların bir gereği olan önemli devlet adamlarının ve din büyüklüklerinin türbeleri ziyaret amaçlı açılmıştır.

1925 yılında rejim karşıtı olarak meydana gelen Şeyh Sait İsyanı nedeniyle laikliği esas alan inkılaplara öncelik verilmiştir.

Kılık Kıyafet ve Şapka Değişikliği (25 Kasım 1925)

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra sosyal hayatın da laik bir görünüm kazanması gerekiyordu. Bu amaçla 25 Kasım 1925 tarihinde kılık kıyafet değişikliği inkılabı yapıldı.

Osmanlı döneminde yurttaşlar arasında kılık kıyafet birliği yoktu. Sultan II. Mahmut devrinde bütün başlıklar kaldırılmış ve yerine fes konmuştu. Atatürk bunun yerine daha batılı bir giysi olan şapkanın geçmesini istiyordu. 23 Ağustos tarihinde Kastamonu’da bu amaçla halkı şapka ile selamlamıştır.

Uygar milletlerin uygar bir görüntüye sahip olması gerektiği savunulmuştur. 25 Kasım 1925 tarihinde şapka giyilmesi ile ilgili kanun çıkarılmış ve fes de dahil olmak üzere diğer başlık türleri yasaklanmıştır.

3 Aralık 1934 tarihinde çıkarılan kılık kıyafet kanunu ile de dini kıyafetlerin sadece ibadet yerlerinde giyilmesine izin verilmiştir. Böylece sosyal hayatta dini kıyafetle dolaşmak yasaklandı. Bu kural sadece Diyanet İşleri Başkanı ve diğer dinlerin başkanları için geçerli olmayacaktı.

Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)

Batı ülkelerinde yıllardır kullanılmakta olan soyadı Osmanlı devletinde kullanılmamıştır. Cumhuriyet döneminde kişileri ifade etmekte yaşanan karışıklığı önlemek amacıyla 1934 yılının Haziran ayında soyadı kanunu çıkarıldı.

Bu kanunla 2 yıl içerisinde herkes bir soyadı alacaktı. Soyadının gülünç olmaması ve ahlak açısından sıkıntı oluşturmaması ana esastı. Ayrıca soyadının Türkçe ve anlaşılır olması gerekliydi.

Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclis’i Mustafa Kemal’e 24 Kasım 1934 tarihinde Atatürk soyadını verdi. Bu soyadı Atatürk dışında kimse tarafından kullanılmayacaktı.

Daha önceki süreçte insanları birbirinden ayırmak için kullanılan ağa, paşa, hoca, bey, efendi gibi yakıştırmaların kullanılması yasaklandı. Ancak daha sonraki süreçte bu ifadeler (örneğin hanım ve bey) bir kibarlık belirtisi olarak kullanılmaya devam etti.

Daha önce soyadı yerine kullanılan ve toplumu ayrıcalıklara ayıran hoca, paşa, ağa, bey, efendi gibi ifadeler yasaklandı. Bu kapsamda yasaklanan birçok gelime unvan olarak değil de bir kibarlık ifadesi olarak kullanılmaya devam edildi. Örneğin hanım, beyefendi, hanımefendi gibi kelimeler yasaya göre yasaklanmasına rağmen bir kibarlık unsuru olarak kullanılmaktadır.

Takvim, Saat ve Ölçü İnkılabı

Osmanlı Devletinde olduğu gibi cumhuriyetin ilk yıllarında da Hicri ve Rumi takvim kullanılmaktaydı. Ayrıca 12’lik saat dilimi kullanılmaktaydı. Batı ile entegre olmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti batıdan farklı olan takvim, saat ve ölçü birimlerini batıyla uyumlu hale getirmek istiyordu.

26 Aralık 1925 tarihinde çıkarılan kanunla Hicri ve Rumi takvimler kaldırılıp Miladi takvim uygulanmaya başlandı. Saat de aynı şekilde uluslararası kurallara göre 24 saate çevrildi. Zamanla rakamlar ve ölçü birimleri de batıya göre düzenlendi. Bu doğrultuda yapılan değişiklikler şöyledir:

  • Miladi takvim ve uluslararası saat kullanımı 1925
  • Uluslararası rakamların kullanılması 1928
  • Kilogram ve metrenin kullanılması 1931
  • Hafta tatilinin cumadan pazara alınması 1935

Kadınlarla İlgili İnkılaplar

Kadınlarla ilgili yapılan inkılaplar aslında toplumsal alandan çok siyasal alandadır. Ancak bu değişimler kadının toplumsal olarak yerinin de değişmesine yol açmıştır. Eski Türk kültüründe de kadınlar erkeklerle birlikte savaşlara katılmış ve sosyal hayatta yer edinmiştir.

Kurtuluş savaşında da kadınlar etkin rol oynamış ve savaşın kazanılmasında çok büyük işler başarmıştır. Mustafa Kemal Atatürk kadının toplum hayatında var olmasını ve erkeklerle eşit olmasını istemiştir. Bu amaçla kadına çeşitli siyasal haklar kademeli olarak tanınmıştır.

Bu konuda yapılan inkılaplarla kadınlar 1930’da belediye seçimlerinde, 1933 yılında muhtarlık seçimlerinde ve 1934 yılında milletvekili seçimlerinde siyasete girmişlerdir. Ayrıca erkeklerin yaptığı birçok mesleği artık kadınlar da yapabilmekteydi.

Kadınların siyasal hayata katılması Türkiye’de birçok batılı ülkeye göre daha önce olmuştur.

Toplumsal Alanda Yapılan İnkılapların Amaçları

Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı devletinin bıraktığı bakiye üzerinde kurulmuştur. Ancak bilim, teknik ve hukuk Avrupa devletlerine göre epey geride kalmıştır. Atatürk’ün bir devrimle kurduğu cumhuriyette yeni yönetim eskisinden farklı olarak köklü değişiklikler yapma imkanına sahipti.

Bu durumu batıyla aradaki farkı kapatmak için bir fırsat olarak gören başta Atatürk olmak üzere cumhuriyet aydınları köklü değişikliklere imza atmıştır. Toplumsal alanda yapılan inkılaplarla birlikte hukuk alanında ve sağlık alanında da yapılan inkılaplar bulunmaktadır.

Bu devrimlerin yapılmasında batının örnek alınmasının nedeni batı toplumlarının daha ilerde olmasıdır. Bunu çok iyi bilen Atatürk bunları belirli ilkeler çerçevesinde gerçekleştirmiştir.

Yorum YAZIN

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

14 − 9 =